Vlad Dracula: 15. Yüzyıldan Enteresan Bir Figür
İki yıldan az bir süre sonra Kont 100. Doğum gününü
kutlayacak ve dünyanın her yanından birçok Dracula hayranı bu etkinliğin altını
çizmeye niyetli. Elbette, neredeyse herkes bu nosferatu’yu (Rumencede vampir)
duydu: Max Schreck, Bela Lugosi, Christopher Lee ya da Gary Oldman’ın yer
aldığı filmler vasıtasıyla; yakın zamanda yayınlanmış olan Anne Rice’ın Vampir
Günceleri’nin de arasında bulunduğu birkaç kitapla; hatta çocukluğumuzda bize
okunmuş masallarla. Hepimizin Kont’un kim
olduğu hakkında bir fikri var. Fakat Vlad Tepeş Dracula, Bram Stoker’ın
romanına ilham olan tarihi karakter, kesinlikle daha az biliniyor. Bram
Stoker’ın yüzyıllık gotik şaheseri vesilesiyle, 15. Yüzyılın bu sinsi lideri ve
hayatına dalıyoruz.
Vlad Tepeş 1431’in kasım ya da aralık ayında, Romanya
Sighioşara Kalesi’nde doğdu. O sıralar İmparator Sigismund tarafından
Transilvanya’ya askeri vali olarak atanmış babası Vlad Dracul, yaklaşık bir yıl
önce Ejderha Tarikatına girmişti. Bu tarikat -Hospitalier Şövalyeleri ve hatta
Töton Şövalyeleri ile karşılaştırılabilir- 1387’de Kutsal Roma İmparatoru ve
ikinci eşi Barbara Cilli tarafından kurulmuş yarı-askeri ve dini bir cemiyetti.
Son derece gizli faaliyet gösteren bir kardeşliğe ait bu şövalye tarikatının
temel amacı, Katolikliği yaymak ve Türkler üzerine Haçlı seferleri yapmaktı.
Tarikatın bizim için önemli olmasının farklı nedenleri var. İlk olarak, bize
“Dracula” isminin açıklamasını yapıyor; “Dracul” Rumencede “Ejderha” demektir, Vlad Tepeş’in babasının Ejderha Tarikatı’na
alınışını bilen Rus toprak sahipleri, ona “Dracul” dediler. Ve “Dracula” sonuna
bir küçültme eki getirilerek “Dracul’un oğlu” anlamı kazandı, böylece Vlad
Tepeş tarafından kullanılan bir soyadı oldu. Bu tarikatın ikinci önemli rolü
ise Bram Stoker’ın şeytani karakterinde ilham aldığı Tarikat’ın sadece Cuma
günleri ve İsa’nın Tutkusu’nu anma törenlerinde giyilen resmi giysisiydi
–kırmızı giysi üzerine siyah yaka- .
1436-1437
kışında Dracul Eflak (Romanya’nın üç bölgesinden biri) prensi oldu ve
prensliğin başkentindeki Tigoviste Sarayı’nda ikamet etmeye başladı. Vlad Tepeş
altı yıl babasıyla birlikte prenslik sarayında yaşadı. 1442’de siyasi
sebeplerden ötürü, Dracula ve erkek kardeşi Radu Sultan II. Murad tarafından
esir alındı; kardeşi 1462’ye kadar kalmaya karar verdiği halde Dracula 1448’de
tutsaklığına son verilince Türkiye’den ayrıldı. Şüphesiz Türk esaretinde
geçirdiği bu vakit Dracula’nın yetişişinde büyük rol oynamıştır; hayatını
şekillendiren aşırı kötümser bakış açısını yaşamının bu döneminde
şekillendirmiş olmalı. Gerçekten de Türkler onu, babasına II. Vladislav
tarafından düzenlenen suikast haberini verdikten sonra serbest bırakmışlardı.
Aynı zamanda babasının en büyük oğlu ve kendisinin ağabeyi olan Mircea’nın
ölümünü, Tirgoviste’teki Rus toprak sahiplerinin ona yaptığı işkenceleri ve onu
nasıl diri diri gömdüklerini de öğrenmişti.
17
yaşında iken Vlad Tepeş Dracula, kendisine Mustafa Hasan Paşa tarafından
verilmiş bir Türk süvari birliği ve yaya bölükle desteklenerek Eflak tahtına
oturmak üzere ilk büyük hareketini yaptı. Fakat sadece 2 ay sonra tahtta hak
iddia eden II. Vladislav’a yenildi.
Dracula Eflâk’taki ikinci ve büyük hükümranlığını emniyet altına almak
için, babasının intikamını aldığı ve can düşmanını öldürme zevkine nail olduğu
1456 Temmuzunu beklemek zorundaydı. Vlad bundan sonra, nice zulümler
gerçekleştirdiği ve dolayısıyla tartışmalı şöhretini oluşturduğu en uzun
hükümdarlığına –altı yıl- başladı.
Vlad
vahşi ve acımasız cezalandırma teknikleriyle oldukça meşhur oldu; Sıklıkla
insanların derilerinin yüzülmesini, kaynatılmalarını, kör edilmelerini,
asılmalarını, yakılmalarını, diri diri gömülmelerini, boyunlarının vurulmasını,
boğazlanmalarını, kızartılmalarını, doğranmalarını, çivilenmelerini,
hançerlenmelerini emrederdi. Bununla birlikte burun, kulak, cinsel organ, kol
ve bacak kesmekten de çok hoşlanırdı. Fakat en sevdiği yöntem kazığa
oturtmaktı, bundan ötürü ona verilen “Tepeş” soy ismi Rumencede “Kazıklayan”
anlamına gelir. Hatta Türkler bile ona “Kazıklayan Prens” anlamına gelen
“Kaziglu Bey” derlerdi. Bu onun 1457,1459 ve 1460’da ticari kuralları görmezden
gelen Transilvanyalı tüccarlar üzerinde kullandığı teknikti. Transilvanya’daki
Alman Saksonların üzerine düzenlediği akınlar da Eflâk ticari aktivitelerini
korumak ve geliştirmek için yaptığı ön-milliyetçi girişimlerdi.
Vlad
Tepeş Dracula’nın felsefesi hakkında birçok anekdot bulunmaktadır. Örneğin
ülkesinin her yerinde, en çok dürüstlük ve düzen üzerinde şiddetle duruşuyla
tanınırdı. Neredeyse her suç, hırsızlık ve yalancılıktan cinayete kadar,
kazıklanmaya cezalandırılabilirdi. Yasalarının etkisine o denli güveniyordu ki
Tirgoviste meydanına sergilenmek üzere bir altın kupa yerleştirdi. Kupa susamış gezginler tarafından kullanılabilirdi
fakat meydanda kalmak zorundaydı. Mevcut tarihi kaynaklara göre kupa Vlad’ın
hükümranlığı boyunca hiç çalınmadı ve buna teşebbüs edilmedi. Dracula aynı
zamanda tebaasının çalışmasına ve topluma katkıda bulunmasına da çok dikkat
ederdi. Yoksullara, dilenci ve serserilere hırsız gözüyle bakardı. Bu nedenle
Eflâk’ın bütün hasta ve yoksullarını büyük bir ziyafet için prenslik sarayına
davet etti. Davetliler yiyip içtikten sonra, tüm salonun tahtalarla
kaplanmasını ve ateşe verilmesini emretti. Kimse sağ kalmadı.
Efsaneye göre bu, Dracula’nın karısının Türk
tutsaklığından kaçmak için kendini yüksek bir savaş alanından nehre atarak
intihar ettiği, bedeninin uçurumdan nehre düşüşünün olduğu ve Francis
Ford Coppola’nın Dracula filminin bir sahnesinde kullandığı olaya
denk düşüyor. Şüphesiz intihar edecek
türden bir adam olmayan Vlad ise kuşatılmış kalesinden dağa çıkan gizi bir
geçidi kullanarak kaçmayı başarmıştır. Arefu köyünün köylülerinden yardım
alarak yeni Macar Kralı Matthias Corvinus ile tanışacağı Transilvanya’ya
ulaştı. Fakat yardım sağlamak yerine, Matthias onu tutukladı ve Macaristan’ın
başkenti Visegard’da hapsetti. Ancak 1475’te, Vlad üçüncü ve kısa
hükümdarlığının keyfini çıkarmak üzere Eflak Prensi ünvanına sahip oldu. Nitekim
1476 Aralığının sonlarında öldürüldü.
Bram Stoker’ın kurgusal karakteri için neden 15.
Yüzyıldan bir Rumen prensini model aldığını bilmiyoruz. Bazı akademisyenlere
göre Stoker Budapeşte Üniversitesi’nden Arminius
Vambery (Hermann Vamberger)
isimli
bir Macar profesörle arkadaştı
ve bu adamın Stoker’a Vlad Tepeş Dracula hakkında bilgi vermiş olması olasıdır.
Ayrıca Dr. Abraham Van Helsing’in 1897’de yazdığı romanında Vlad hakkındaki
bilgisinin kaynağı olarak “arkadaşı Arminius”tan bahsediyor olması bu teoriyi
doğrular görünüyor. Tarihi Dracula (1431-1476) figürü ile modern edebi vampir
miti arasındaki tek bağlantı 1897’de yazılmış olan romandır; Stoker karmaşık
yaratığını oluşturmak için tarihi referanslar, halk söylentilerinden alıntılar
ve kendi hayatından tecrübelere yer vermiştir. Ayrıca değinmeye değerdir ki
Vlad Tepeş’e ihanet edenler -çoğunlukla Alman Saksonlar- prensin ismini
lekelemek için Rumencedeki “Dracul” kelimesinin öteki anlamı olan “Şeytan”ı
sıkça kullanmışlardır. Acaba Rumencedeki “ejderha” ve “şeytan” kelimeleri
arasındaki ilişki, Vlad Tepeş ile vampirler arasında erken bir bağlantıya mı
delalettir?
Benjamin H. Leblanc Çeviren:
Şebnem Şahin
Master öğrencisi, Din Sosyolojisi
Montreal Üniversitesi, Kanada
Master öğrencisi, Din Sosyolojisi
Montreal Üniversitesi, Kanada
Metnin aslı için: http://www.htspweb.co.uk/fandf/romlit/specnew/vlad/archive2/leblanc.htm
Kaynakça
Florescu, Radu,
and Raymond T. McNally. Dracula: A Biography of Vlad the Impaler, 1431-1476.
New York: Hawthorn Books, 1973. 239 pp. Dracula: Prince of Many Faces; His Life and His Times. Boston: Little, Brown and Company, 1989, 261 pp.
Giurescu, Constantin C. The Life and Deeds of Vlad the Impaler. Dracula. New York: Romanian Library, 1969.
McNally, Raymond T., and Radu Florescu. In Search of Dracula: The History of Dracula and Vampires Completely Revised. 1972. Reprint. Boston: Houghton Mifflin Company, 1994, 297 pp.
Stoicescu, Nicolae. Vlad the Impaler. Translated by Cristina Krikorian. Bucharest: Romanian Academy, 1978.
Treptow, Kurt W., ed. Dracula: Essays on the Life and Times of Vlad Tepes. East European Monographs, no. 323, New York: Columbia University Press, 1991. 336 pp.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder